1.12.06

* Filmlerdeki Hayat – 7

Woody Allen’ın 1977 yılında En İyi Film Oscar’ı kazanan filmi “Annie Hall”da şehirli insanların stresli hayatları, paranoyaları, takıntıları, ölüm korkuları, kadın erkek ilişkilerinin zor ve zevkli tarafları, hayatın anlamı gibi konular kara mizah tarzı içinde işlenir. Filmin açılış sahnesinde Woody’nin canlandırdığı Alvy Singer karakteri bir süre seyirci ile dertleşir ve kendi takıntılarından, ruhsal gerilimlerinden dem vurduktan sonra, kız arkadaşı ile ilişkilerinden bahseder ve çocukluğundan konu açılarak filme girilir. Bu monologda bir takım hoş hikayelerden bahseder Alvy...



Örneğin iki aksi ihtiyar bayan lüks bir lokantada yemek yemekte ve hiçbir şeyi beğenmemekte, sürekli mizmizlanmakta ve dır dır etmektedirler: “Yemekler ne kadar kötü, şu çatal bıçaklara bak ne kadar da kirli, insan yemeğe bu kadar yağ koyar mı canım, kokuyo mu bu et, hmmm çok acı koymuşlar, bunu da çok tuzlu yapmışlar vs...” ve sonra biri şöyle der: “Üstelik porsiyonlar da küçük...”

Bir başka hikaye de şöyledir: Kadının bir kocasıyla psikoloğa gitmiş ve şöyle demiş: “Doktor bey, kocam kendini tavuk sanıyor”. Doktor sormuş: “Ne zamandır var bu şikayeti?” Kadın cevap vermiş: “Yaklaşık 2 yıldır...” Doktor şaşırmış: “E daha önce niye getirmediniz kocanızı?” Kadın başını öne eğerek mahçup bir tavırla şöyle cevap vermiş: “Yumurtalara ihtiyacım vardı...”

Filmde pek çok gelişme olur, Woody saçma sapan insanların yaptıklarına sinirlenir, gıcık olur, yaşadıklarının bir kısmı onu çok rahatsız eder. Zaten takıntılı bir insandır. Bizim de çoğu zaman yolda gördüğümüz magandaca hareket eden birine, bilip bilmeden bir konu hakkında ahkam kesenlere, Sibel Can, Hülya Avşar veya Reha Muhtar’a, politikacılara, trafik canavarlarına, bir tek şarkıyla şöhret olanları el üstünde tutanlara, konserlerde vücutlarını jiletleyenlere, kendisini tanımayan ve zerre kadar değer vermeyen bir futbol takımı için ölüme gidebilecek, takımına laf eden birini kolaylıkla boğazlayabileceklere, çalıp çırpan, her türlü dolandırıcılığı yapıp pişkin pişkin, hatta gururla dolaşanlara, herşeye bilerek muhalefet olup şöhret olmak isteyenlere vs. gıcık olduğumuz gibi, o da bu düzene pek ayak uyduramamakta, kültür ve algılama seviyesi yükseldikçe mutluluk katsayısı düşmektedir. Ve filmin sonunda New York sokaklarında giderek gözden kaybolurken şunları dile getirir: “Biliyorum hayat bazen çok anlamsız, acı ve kederle dolu... Ama yumurtalara ihtiyacımız var...”

Hayata iyi bakın

Blueman

10.12.1998

Hiç yorum yok: