29.8.07

* Ağır bir özeleştiri

Bazen pozitif bir tepki oluşturabilmek için ağır sayılabilecek ve negatif bir eleştiri yapmak işe yarayan bir yöntem olabilir. Gerçekler acı da olsa yüzümüze vurulması gerekebilir bazen...

Çünkü "hayat koşuşturmacası" içinde "focus" sık sık bozuluyor bence...

Hayatın, bizim ona verdiğimizden başka bir anlamı olmadığını hatırlatmak için bir alıntıyı paylaşmak istedim...

Kendimiz gerçekten isteyerek yapamayacağımız şey yok... Dünyanın en zor savaşı ise kendimize karşı verdiğimiz savaş...

Ama bu savaşı verebilmek için öncelikle "farkında" olmak gerekiyor...

İpleri elimize alabildiğimiz ve güzellikleri yaratabildiğimiz bir haftasonu ve hayat dilerim.

Hayata iyi bakın

Blueman
.......................................................................

Ne yapıyoruz?
"Güzelliğin sonu 'çirkinlik'tir. Gençliğin kaderi 'solmak'tır. Hayat ağır ağır 'çürümekten' başka bir şey değildir, her gün ölüyoruz."*
Peki ne yapıyoruz?
Sürekli erteliyoruz.
Anne-babamıza onları ne kadar çok sevdiğimizi söylemiyoruz, sıkıca sarılmıyoruz.
İş, para, kariyer diye gözümüz dönmüş, sevgilimizi haftada bir gün zor görüyoruz.
Eşimizle çıkacağımız tatili 28'nci kere planlıyoruz, 29'uncuda da gitmeyeceğimizi biliyoruz.
Bebek istiyoruz ama "kendimize layık" eş bulamıyoruz. Bulduklarımızı kısa süre sonra diğerlerinin yanına "rafa kaldırıyoruz".
Reddedilmekten korkup, "seni seviyorum" diyemiyoruz. Arkadaşlarımızla randevularımızı "öncelikli ertelenebilecekler" listesine koyuyoruz.
Aldatıyoruz, aldatılıyoruz ve "başkasını bulamam" diye yalanlarla yaşıyoruz.
İşsiz kalan arkadaşlarımızı arayıp, sormuyoruz.
Karanlık kış günlerinin ardından parıldayan güneşi, plaza camlarının arkasından izliyoruz.
Yağlı, kızarmış, kanserojen demeden, bilerek ve isteyerek "habire" yiyoruz.
Her pazartesi rejime başlayıp, salı sabahı bırakıyoruz.
Sigara dumanını oksijenden daha büyük bir zevk duyarak ama "bırakmalıyım" diyerek içimize çekiyoruz.
Kahve, çay, çikolata tüketiminden vazgeçmeyip selülit kremlerine ve mide haplarına servetimizi yatırıyoruz.
Spor salonlarının broşürlerini arşivleyip, "işten güçten, bir türlü" gidemiyoruz.
Evimizi kitap doldurup hiçbirini okumuyoruz.
Diş ağrısından ölüyoruz, gözlerimiz doğru dürüst görmüyor, doktora gitmiyoruz.
Bizden sonrakiler için yalnızca "tıklayıp" bir ağaç dikmiyoruz. İhtiyaç duyan bir çocuğu okutmuyoruz.
Nefret ettiğimiz işimize "para" için devam edip, seveceğimiz bir iş arayışına girmiyoruz.
Ne yapıyoruz?
Her gün ölüyoruz.

* (Frederic Beigbeder, Aşkın Ömrü Üç Yıldır kitabından)

19.04.2002

Hiç yorum yok: