16.8.07

* Bambaşka Bir Hayat

"Bir Çift Yürek" adlı kitap bilmem çok popüler oldu mu ve okumayan kaldı mı... Kitapta yüzlerce değişik bakış açısı, bize çok garip ve uygulanması zor, dayanılması imkansız tecrübelerden bahsediliyor. Acaba gerçekten imkansız mı? Çok mu farklılar bu Aborijinler? Bizim hayata asla onların gözüyle bakamayacağımız doğru mu?

Bilmem onlar özümüzde bir olduğumuzu, kendilerindeki tüm yeteneklerinin, aslında her insanda var olduğunu söylüyorlar.

" 9 KASIM 2000

İSTANBUL KİTAP FUARINDAN "BİR ÇİFT YÜREK"in YAZARI MARLO MORGAN ŞÖYLEŞİ NOTLARI

Öncelikle sizden kolunuzdaki saatleri çıkarmanızı isteyeceğim.
Çünkü ben yürüyüşüm sırasında zamanı nasıl unuttuysam, sizin de bu sohbet sırasında zaman mefhumu olmadan, 1 saat için sonsuzluğa yolculuğa çıkmanızı istiyorum.
Neden beynimize kimsenin girmesini istemeyiz? “Başkalarıyla telepati kuramayız” deriz. Eğer kendinizle barışık olur, suçluluk ya da utanç duymazsanız, biraz da pratik yaparsanız zihinsel telepati çok kolay. Kitapta mağaradan bahsetmiştim. Mağara 2 bölümlüydü. Bir bölümüne ben diğer bölüme Aborijinler oturdu. Telepatiyi öğrenmek için bir renk gönder, örneğin parlak bir kırmızı, bu renk üzerine konsantre ol, kırmızının tadını, kokusunu içinde hissederek göndermeye çalış. Aborijinler bu konuda uzmanlar, biraz pratikten sonra bana 10 tane temel farklı renk gönderdiler, ben gözlerimi kapatıp bekledim ve kulağımda sesler vardı; bunlar harf ya da başka bir şey değildi, bu onların bana gönderdiği sevgiydi. Birdenbire bildiğimi fark ettim. 10 rengi alabildiğimde olayı daha karmaşık hale getirip bunu daire, kare, üçgen gibi şekillerle denemeye başladık. Siz de deneyin.
Eşinizin akşam eve gelirken ekmek alacağını düşünüp bu mesajı ona gönderirseniz, bir de bakarsınız elinde ekmekle gelmiş, buna siz de inanamazsınız.
İnsanlar “bana çok akıllısın” diyorlar, bu yaşla birlikte geliyor. Çölde yürümeye başlarken o kadar sıcaktı ki, ayaklarımdan cızz diye ses geliyordu. “Ben bunu yapamam” dedim, belki genç olsaydım gerçekten yapamazdım.
Ama insan 55’den sonra akıllanıyor. Aslında kimseyle yürümeye niyetim yoktu. Avusturalya’yı boydan boya geçeceğiz dediklerinde güldüm, herhalde çöle çıkıp bir iki taş atıp geri döneceğim diye düsündüm. Biz Amerikalılar biraz kabayızdır. Direkt olarak tuvalete nasıl gideceğimi sordum, bir delik aç dediler. Bir kadın “yılanlar var dikkat et” dedi ve onlar kumun hemen altındaydılar. Hiç bir şeyin yılanın kafasına idrar yapmak kadar onu çıldırtamayacağını biliyor muydunuz? Bu deneyimimi kadınlarla paylaşmam gerekiyor, eğer tuvaletinizi çölde ve bir yılanın üstüne yapmak istemiyorsanız kenara çekilin bırakın yandan akıp gitsin. İnşallah böyle bir şey yapmak zorunda olmazsınız. Karnımı doyurmak için kıvır kıvır solucan yemek zorundaydım, ama bunları nasıl yiyecektim, çünkü onlar yemek borunuzdan bile geri gelebiliyorlardı, eğer canlı yemek zorundaysan onları küçük küçük yemelisin ki rahat yutabil. Bir de tahta kuruları çok lezzetli. Parmaklarını bir noktaya yönelttiğinde parmağından tırmanıyorlar, bu sırada ağzına atacaksın.
Aborijinler 50.000 yıldır çölde yaşıyorlar. Ve her bebeği doğduğunda özel selamlıyorlar. Bir bebeğin duyduğu ilk sözler “seni seviyoruz, bu yolculuğunda sana destek olacağız” oluyor. Ölmek üzereyken ise parti veriyorlar. Herkes sizi kucaklıyor ve sonsuzluğa gitmeden duyduğunuz son söz “seni seviyoruz ve bu yolculuğunda seni destekliyoruz” oluyor. Bana o pırıl pırıl bakan gözleriyle “siz Amerikalılar bu selamı nasıl veriyorsunuz?” diye sordular. Bizde böyle bir selamlama yok dedim. Bizde bu yolculuğun bir destek sistemi olmadığına inanamadılar. “Siz insan mısınız?” derseniz “hayır” derler; çünkü kendilerinin bir takım deneyimler yaşayan ruhlar olduğuna inanıyorlar. Bana “saatını çıkart ve at” dediler. Kollarında saat olan insanlar sonsuzluğu nasıl düsünebilirler, sonsuzluk çok uzun bir süreçtir. Onlar için her an sonsuzluk düşüncesi geçerli.
Bana; “söylediğin sözler için pişman olabilirsin, o titreşimler sana geri dönmez” dediler. Onlar sözleri söylemeden önce düşünüyorlar dolayısıyla pişman olacakları hiçbir sözü etmiyorlar. Sürekli daireden bahsediyorlar. Biriyle tanışıyorsun bu, dairenin başlangıcı oluyor, ve o insan terk edince daire kapanmış oluyor. Onlar bizlerin insanlardan nasıl nefret ettiğimize ve bu daireyi yıllar boyunca nasıl açık tuttuğumuza inanamıyorlar. Ben Amerika’nın Missouri’sindenim ve bana ‘inatçı katır’ derler. Ben onlarla bu konuda tartışmadım, ama onların insanlar konusunda nasıl uzman olduklarını sorguladım. “Siz benim kayınvalidemi tanımıyorsunuz” dedim.
Gerçekten de onu 20 yıldır sevmeye uğraştım ama yapamadım. Herkesi sev ama hoşlanmak zorunda değilsin. Sadece sev, onların kendi bildiklerinin doğru olduğunu bilmek yeterlidir. Kayınvalidene gelince otur dinle ve sus, kesme bu çok önemli, Ona “seni seviyorum, ama hoşlanmıyorum çok uğraştım ama yaptıklarını beğenmiyorum” diyebilirsin.
Onlar için kahkahayla gülmek çok önemli, her gün gülüyorlar. Yatmaya gittiğinde o gün eğer gülmediysen sakın uyuma hemen kalk ve eğlendirici bir şeyler yap. Çünkü ciddi ve gülünç şeyler arasındaki denge insanı ayakta tutar. Bir insan ıssız bir odada olsa, orada belki de kendimizi anlamaya çalışırız, çünkü insan olmak çok önemli. Bu nefes almak kadar önemli. Onlar için müzik de çok önemli. Yaptıklarından sorumluluk duymak duyarlılıktır.
Aklınız ve yüreğinizle müzikten de sizin sorumlu olduğunuzu düşünüyorlar. Bu ritmler sağlıklı ya da yıkıcı olabilir.
Gezimizin ikinci günü adamın biri ayağını kırdı. Aslında ayağını benim için kırdı. Kimse ona aşırı bir tepki göstermedi. Her şeyi yapmaya vakit olmayabilir. Bana “şarkıcı mısın?” diye sordular “hayır” dedim. İnsanlar hasta olunca hasta oldum diye övünüyor gibiler. Hasta olduğumda Amerika’da 10 doktora gittim kimse anlamadı dedim bu onlar içın çok komik. Onlar oyun oynuyorlar. Çalı çırpıdan top yapıyorlar sonra daire olup bu topla oynamaya başlıyorlar. Aralarında 70, 80, 90 yaşlarında insanlar var. Sordular bana “siz oynar mısınız” diye. “Evet” dedim basketbol, futbol, beyzbol. “Size göstereyim” dedim. Tek sıra olup koşacağız kim daha hızlıysa o kazanacak. Büyük bir sessizlik, eğer biri kazanırsa diğerleri ne oluyor, kayıp mı ediyor, bu mu eğlence?
Bir kadın “çocuğun var mı?” diye sordu. “Çocuğuna yoksa bunları mı öğretiyorsun? ‘Bir kişi kazanacak, diğer kişi kaybedecek’ mı diyorsun? Şimdi de susma sırası bende. Böyle bir destek sistemi yok.”
En önemli şey neydi? Size baktıklarında gözlerinizin içine değil gözlerinizi delip ötesine sonsuzluğunuza bakıyorlar ve size “sana gözlerimin arkasından senin gözlerinin arkasına hitap ediyorum” diyorlar. Bunu herkesle deneyin. Bir Japon ile karşılaştığımı benim boyumda olmadığı ve erkek olduğu için bir adım geri attığımı anlattım, çünkü dış görünüşle karar veriyordum. Bana “içindeki şarkıyı onurlandırmıyorsun” dediler. Bu salondaki herkes bir sanatçı, bu ülkenin başkanı olma yeteneğine sahip, ama bunu yapmak için fırsat bulamayabilir ama bu yetenekler hepimizde mevcut. Ben tip eğitimi aldım, tek önemli şeyin doktorluk olduğunu sanırdım. Sabah dua ederken “eğer herkes için iyi olacaksa aramızdaki kişinin de bizim sürecimize tanıklık etmesini istiyoruz” dediler ve yürümeye başladık. Yaşamda kime ne olacağını bilmiyoruz. Buradaki grubu alıp birleşirsek dünyayı daha iyi yapabiliriz.
Bir gün kör olabilirsiniz ve bu körlük deneyiminde sizi destekleyeceğiz. Diyelim ki buraya uçak düşecek hepimiz öleceğiz ama fark etmez çünkü hepimiz sonsuzuz ölmeyeceğiz, kimse bizi öldüremez, kendimizi de öldüremeyiz, çünkü sonsuzuz. İşte grup dışından gelen bir insan için yani benim için bunu yaptılar ve adam ayağını kırdı.
Bu adamı kaldırıp bacağını sardılar Herkes kırık bacak için şarkıya başladı onlar vücudun çeşitli yerlerdeki arazları değişik seslerle tedavi ediyorlar. Kırık bacaklı adam ertesi gün yürüdü Adamın ayağına bakıp “bu enfeksiyon olur” dedim. “Niye devamlı bakıyorsun?” dediler. “Kaç gün oldu bu olay olalı, biz deneyimi yaşayıp dersi aldık ve bitti” dediler.Yürüyüş sırasında büyük bir sinek ordusu geldi. Ve ben elimi ayağımı oynatıp onları kovmaya çalistim. Kulaklarıma burnuma giriyorlar, bazılarını öldürdüm ölü sinekleri kulaklarımdan çıkardılar. Onların yaptığı ise gözlerini kapatıp bu hayvanların gelip ve gitmelerini beklemek oldu. Buna “nasıl izin veriyorsunuz korkunç” dedim. Çölde ayak yakmak böceklerden daha iyiydi. Yardımcı olur diye kafama kemiklerin asılı olduğu bir bant
yaptılar, sallayınca gitsinler diye. Ama onlar öylece duruyorlardı nasıl bakıyorsun, ”sen sonsuzluğun ne kadar olduğunu biliyor musun” diye sordular, “anlıyorum” dedim, “emin misin” dediler, eğer her şeyi yok edersek insanlık yaşayamaz, evrendeki her şeyin ilahi bir amacı var. Sen sineklerin bir kabus olduğuna inandın, buna inandığın için böyle düşünüyorsun aslında onlarla ilgili gerçek harikadır, seni temizlerler kulaklarının içini, burun deliklerimizi açarlar. Biz her gece kumda yatmamıza rağmen bu sayede çok iyi duyarız. “Daha önce senin gibi birini görmedik ilk geldiğinde parfüm kokuyordun, biraz zaman geçtikçe özel kokun yok oldu ve şu anda felaket kokuyorsun, bırak da sinekler bu kokuları temizlesin” dediler Larvalarını bırakacaklar ve bu da bizim için güzel yemek demekti. Bir kaç gün sonra sinekler yine geldiler ayakta durdum, saç bandım vardı. Gözlerimi kapattım New York’ta bir kaplıcaya gittiğimi ve birinin bana masaj yaptığını hayal ettim Sonra kasaya gittiğimde hiç para ödemedim, çünkü bu kaplıca bedavaydı. Sonra gözlerimi açtım. Hayatımda daha kaç tane şey vardı acaba varoluş amaçını anlamadığım. Dev bir bulmacayız, tek bir parçasını kaybetmemeli bunu paylaşmalıyız.

Sorular ve cevapları:

*Aborijinlerin felsefesine çok yakın olan sufilik, tasavvuf gibi evrensel birlik, ve evrenle bütünleşmek gibi bir kültür var, bundan haberiniz var mıydı?
Hayır bilmiyorum. Sufizm, Yahudilik, Tao hepsini tek tek bilmiyorum.
Gerçek gerçektir. Aborijinlerle dünyamız aynı. Ben katoliktim ve kiliseyi terk ettim. Bunlar yeni değil hepsi de farklı yönlerden aynı şeyi almak, bölücülüğe değil birleştiriciliğe inanıyorum.
*Müzikten bahsettiniz. Hem yapıcı hem de yıkıcı nasıl ayırt edeceğiz, hayatımızı ne tür müzikle dolduracağız?
Kalbin müziği var ruhunda hisset. Onların müziği çok özel. Bilimsel kanıtlar var, bitkiler bile klasik müzikle daha rahat büyürler, yıkıcı olanlar kulak zarına zarar verir. Çocuklar yüksek sesli müzik dinliyorlar, bu zararlı. Kalbimizdeki müziği yani sesini dinlemek ve bunu hissetmek çok güzel.
*Einstein diyor ki “hepimiz sıkıştırılmış dalga boylarıyız” İletişim tekniği, sanayi, yaşadığımız ortamda çok fazla elektrik var, bunlar mı yabancılaştırıyor bizi?
Yüzde yüz katılıyorum. Elektrik bu gibi negatif etkenler kalbi yıpratıyor. Aborijinler diyor ki Siz mutant olduğunuz için güçlüsünüz. Mesela siz İstanbul’da bu kirli havayı soluyup ya da yapay yiyecekleri yiyip uzun yaşayabiliyorsunuz yanı uyum sağlıyorsunuz. Ama uzun mutlu hayatlar yaşarken maneviyata da ulaşabilmelisiniz..........."

Çevrenizdeki "daire"lerin, kendiniz ve çevrenizdekiler için yararlı olacak şekilde hep açık kaldığı bir haftasonu ve hayat diliyorum.

Hayata iyi bakın

Blueman

16.11.2000

Hiç yorum yok: