17.8.07

* Güney Afrika, safari, AIDS, çocuk sevgisi

Ziv Sinderovski daha önce iki sene bir başka firma için Nijerya’da çalışmış, sonra Dizengoff’a geçmiş ve yaklaşık iki buçuk yıl Port Harcourt şehrindeki ofisimizde elektrik, güç transmisyonu gibi işlerle ilgili çalışmış, geçen sene klima satışı yapılan Balton Engineering departmanının ayrılan müdürü Dani Berkovich’in yerine gelen çok sıcak, çok zeki ve enerjik, otuz beş yalında bir İsrailli... Güney Afrika’da geçen Noel’de yaptıkları tatilin kasetlerini seyrederken kendisinden öğrendiklerim:

- Güney Afrika’yı inanılmaz güzel bir yer olarak anlattı Ziv ve geçirdikleri tatil unutulmaz olmuş gerçekten. Büyük Beyaz Köpekbalığı dalışı (en uygun mevsim bizim yaz mevsimi, çünkü onlarda kış oluyor ve kışın deniz çok durgun oluyormuş. Onlar gittiğinde orada yazmış ve dalgalardan dolayı pek iyi fotoğraf ve film çekememiş maalesef) ve safari konusunda bilgiler verdi. Safari için gittikleri yer inanılmaz güzel, çok temiz, lüks, konforlu ve otantikmiş. Gecesi kişi başı dört yüz ABD doları olan odaları anlata anlata bitiremedi. “Beni bıraksan o odada iki hafta geçirebilirim, hiç dışarı çıkmaya ihtiyacım olmaz” dedi.
- Ziv’in çektiği filmde buffalolar, gündüz uyuklayan ve gece avlanan aslanlar, filler, ağacın tepesinde bir leopar vs. vardı. Gece tam cipin önünden yürüyen ve sadece ağustos böceklerinin sslerinin duyulduğu bir ortamda havayı koklayan, ava çıkmış mağrur erkek aslanların görüntüsü çok güzel ve çok ürkütücü idi. Düşünün gecenin karanlığı ve sessizliğinin ortasında, o vahşi ortamın gerçek sahiplerinin yanıbaşında dikilirken tüm güçsüzlüğünle sadece bir misafir olduğunu tüm benliğinde hissediyorsun. Sonra uzun süre aradıktan sonra bulabildikleri, bir ağacın tepesinde uyuyan ve halinden çok memnun görünen dişi leopar için “hayatımda bu kadar güzel bir hayvan görmedim” dedi Ziv.
- Bulunmaları ve yaklaşılmaları nispeten zor olduğu için aslan, leopar, buffalo, fil ve gergedan bir safariye gidildiğinde mutlaka görülmesi gereken “Büyük Beş” (The Big Five) olarak anılıyormuş.
- Orada en tehlikeli hayvanlar ne aslan, ne leopar, ne de gergedanmış. En tehlikeliler fil ve babunlar. Babunlar uzun dişli, gerekirse et de yiyen, köpeği andıran maymunlar ve kampın içinde de rastlanıyormuş bazı zamanlar. Dikkatli olamk ve odadan her çıkışta güvenliğe haber vermek gerekiyormuş.

- Güney Afrika inanılmaz doğası ve arkadaş canlısı insanları ile çok ucuz yiyecek ve kıyafet fiyatları ile bambaşka bir yermiş. Yönetimi siyahlara verdikten sonra beyazların bir gün yönetimi tekrar devralma planları varmış. Niye mi? Çünkü kırk milyon kadar olan siyah nüfusun yaklaşık dörtte biri AIDS hastası imiş ve yakında siyahların bu hastalık yüzünden sayılarının iyice azalacağını tahmin ediyorlarmış.
- Ziv çitaların kanında yüzde otuz beş köpek özelliği olduğunu, evcilleştirilebilen tek vahşi kedi türü olduklarını anlattı. Bir kafese girip bir çitayı sevmiş ve çita bir kedi gibi “pur purr” yapmış. Sonra Ziv bir devekuşuna bnip koşturmuş. Kasetteki, plajdaki insanların yüzdükleri yere çok yakın, hatta yanına gidebileceğin kadar yakın bir yerde su üzerine çıkan balina görüntüleri de çok heyecan verici idi.
- Sonra “Tanrılar Çıldırmış Olmalı” filminin sonunda yerli adamın elindeki Cola şişesini fırlattığı yere gitmişler. Buranın adı “God’s Window”... Bu uçurumdan gökyüzünün açık olduğu bir zamanda bakıldığında ufukta, yaklaşık beşyüz km. uzaklıktaki okyanus bile görülebiliyormuş.
- Ziv dört yaşındaki kızı için deli oluyor. Karısı ve kızı bir ara buradalarken görmüştüm kızını. Süper bir İngilizcesi ve telaffuzu vardı. İnanılmaz enerjik, bir an bile yerinde duramayan sevimli bir çocuk. Ziv “çocuğun olmadan önce eşin senin için “bir numara”dır. Ancak daha sonra inan bana dostum çocuğun “bir numara” olur. Babalık duygusunu bir kez tattın mı artık çocuğun senin için herşeyden önemlidir. Onsuz geçen bir anım bile olsun istemiyorum” dedi.

Hayata iyi bakın

Blueman

09.08.2001

Hiç yorum yok: