22.10.07

* Uyanabilsek

Son zamanlarda maddiyat, pop, magazin, cehalet, vahşet, hırsızlık, dolandırıcılık, körü körüne inanç, batıl, sevgisizlik, şan şöhret gibi kavramların, esas değerli olması gereken kavramları gölgede bırakmak bir yana, artık ezip yok etmeye, değersiz kılmaya başladığı bir girdabın içine doğru sürüklendiğimizi hissediyorum...
Okuduğum bazı kaynaklarda insanlığın dünya genelinde bir düşüş içinde olduğu ve uyanış, aydınlanma vaktinin geleceği o dibe vuruşun gerçekleşmesine az kaldığı belirtiliyor. Bu inanışlardan haberdar olmam, benim hayatı bu açıdan değerlendirmeme ve örneklerle bu inanışın doğru olup olamayacağını sorgulamama neden oluyor. Ve bu inanışları doğrulayan o kadar çok örnek var ki ortada...
Aşağıdaki örnek, beni kalbimden vuran çarpıcı bir örnek olarak, paylaşma isteği yarattı.
Ne ekonomi, ne din, ne siyaset... En önemli eksiğimiz eğitim ve öğretim... Giderek kaybolan değerlerimiz... Kendi kültürümüze has olanlar ve insanlığımıza dair olanlar...
Keşke bu ülkenin muktedir insanları artık uyanışa geçebilse, silkinip ayağa kalkabilse ve ülkenin yoksullarına, okuyamayanlarına, okullarda ayakları üşüyenlerine, bir okulda okuma şansına ya da bir başka kurtuluş şansına erişmesine rağmen uyuşturucu batağına sürüklenenine, bir okuldan mezun olmasına rağmen "gerçekte neyin değerli" olduğunu kavrayamayanına da bir el uzatabilse ve hep birlikte artık "uyanabilsek"...

Hayata iyi bakın

Blueman

“Ağrı'daki o harabe okulda öğrencilerini kurtarmak uğruna yanan yirmili yaşlardaki iki genç kadın öğretmenin haberleri medyada ilgi görmedi.
Ne katil popstar yarışmacısı kadar...
Ne Hülya Avşar'ın yırtmacı kadar...
Ne taş fırın erkeğinin bıyıkları kadar...
O okulu bir televizyon kanalında, arka sıralardaki haberde gördüm. Daha çok bir ağılı andırıyordu. Sıvası dökülmüş duvarlar, tahta bir kapı, camsız pencereler, akan bir tavan, sefil-perişan bir geleneksel küçük Anadolu okulu. Liberaller özel okullara-kolejlere önem verdikleri için, gelen dinciler tarikat okulları ve Kuran kurslarına yöneldikleri için, hiçbir zaman sahip bulamamış bir zavallı okul. Öyle okullarda okudum, ders sırasında soğuktan sızlamaya başlayan ayak parmaklarını ben bilirim. Çocuklar üşümemek için sobayı yakmaya kalktılar, soba patladı. İki öğretmen Aysun ile Burçin, çocuklar yanmasın diye sobayı dışarı atmak üzere kucakladılar ve yandılar. Önceki gün Burçin öğretmen hastanede öldü, bu yazı yazıldığı sırada Aysun öğretmen ölüme direniyordu.
Böyle bir sıradan (!) olay. Çocuklarınız koleje, bakımlı okullara gidebilir. Yine de soğuk bir bakımsız sınıfı... Orada ayak parmakları soğuktan sızlayan çocukları... Ve bir gün çocuklar yanmasın diye sobayı kucaklayacak kadar yüreğinde görev sevdası, analık duygusu ve en çok da yiğitlik olan o genç öğretmenleri eminim hissettiniz. Duyarlı bir ülkede olsaydı onlar "ulusal kahraman" ilan edilir, niçin yandıkları tartışılırdı. Ne yapacaksınız ki, değerlerini-duygularını ve kendini yitirmiş bir ülkede bu söz konusu değil.
Bunun hesabını gelmiş geçmis, o otuz yıla damgasını vuranlardan, o dört yol çatına anıtmezarı yapılanlardan, o tarikat kolejlerine umut bağlayanlardan sormak bir yana...
İki öğretmen, topuğundan vurulan o İstanbul züppesi kadar bile yer almadı medyada.
Ne kim kimi becerdi haberleri kadar...
Ne yılbaşında en iyi nerede zıplanır haberleri kadar...
Çocukların ayak parmakları kadar sızlamıyor yürekleri...

CAN DÜNDAR

13.01.2004

Hiç yorum yok: