30.11.07

* Eylül dolunayı ve Horus'un gözü

Dün akşam son anda çıkan acil bir iş olmasa zamanında çıkıp eve gidecek ve onunla göz göze gelemeden evdeki gündelik işlerine veya televizyonda bir diziye dalıp gidecekti. Bu beklenmedik fazla mesai ve ofisten normalden daha geç saatte çıkması ve tam anlamıyla çılgın bir trafik keşmekeşinin ortasına düşmesi sonucu Üsküdar’a geçen Beşiktaş motorlarından birine kapağı atması da güneşin batı ufkunda kaybolup gökyüzünün o tarafta tatlı bir kızıllığa, doğu tarafında ise lacivert bir tona doğru kaymasına denk gelmişti. Trafikte geçen sıkıntılı bir saatin sonunda denize kavuşmanın rahatlatıcı etkisi onu doğu ufkunda hafifçe yükselmiş, ama henüz sarı rengini tam olarak kaybetmemiş halde parıldarken gördüğünde bir coşkuya dönüştü. Bu gece geçen aya nazaran sanki daha büyük, aydınlık ve üzerindeki şekiller daha netti. Uzun zamandır birbirlerini görmeyen ve aniden karşılaşıveren iki dost gibi gözlerinin içi gülerek baktılar birbirlerine. Denizden esen ılık Eylül akşamı esintisi ve adeta bir köşe başını döner dönmez aniden yüzyüze geldiği bu beklenmedik muhteşem aydınlık sanki bir mengeneden salıverilmek, bunaltıcı bir sıcakta serin bir suya dalıvermek gibi ruhunu ferahlattı.

Motor manevra yapıp karşı kıyıya doğru yola koyulduğunda dalgaların üzerinde salınmaya başlayan teknenin en önünde tek başına ve gözlerini bu çok özlediği aydınlıktan alamayarak dikildiğinde yüzüne vurmaya başlayan iyot kokulu esintiyi burnundan ciğerlerine doğru akıttı. Takip eden birkaç dakikalık süre içinde saniyelerin birbirini takibi yavaşladı, dalgalar üzerindeki salınım daha da ağırlaştı. Karşı kıyıya yapılan kısa yolculuk, farklı bir zaman kavramında bir iç yolculuğa dönüştü. Çok uzaklarda U2’nun “Staring at the Sun” şarkısının nakarat kısmı hayal meyal duyuluyordu:

You're not the only one staring at the sun Güneşe bakan tek kişi sen değilsin
Afraid of what you'd fınd if you stepped back inside Eğer içeri geri adım atsaydın bulacaklarından korkanNot just deaf and dumb I'm staring at the sun Sağır ve aptal değilim, güneşe doğru bakıyorumNot the only one who's happy to go blind Kör olmaktan dolayı mutlu olan tek kişi değilim
Eski Mısır’da Isis ile Osiris’in oğlu Horus gök tanrısıydı ve sık sık bir gözle, şahin kafasıyla veya atmaca kanatlı bir yıldız diskiyle tasvir edilirdi. Horus sembolizmde genellikle, İlahi Yasalar’ın insanda vicdan tarzında belirmesini simgelerdi. Şahin kafalı Horus’un yırtıcı kuşların keskin bakışıyla tasvir edilmesi, kişinin hiçbir hareketini gözünden kaçırmayan bir ilah oluşunu, yanı vicdanın gözünden hiçbir şeyin kaçmayacağını ve insanın iç dünyasındaki hiçbir niyetini, sosyal yaşamındaki hiçbir hareketini gözden kaçırmayan merhametsiz yargıcın keskin bakışını simgelerdi. Bu, yasaların şaşmadan uygulanmasını gözeten, kişiden özellikle öte-alemde hesap soran vicdanın ifade edilişiydi. Günde yirmi dört saat uyanık ve gözleri hep açık olmalıydı; çünkü hem yasaların kıl kadar şaşmadan uygulanmasını sağlamakta, hem de ilah Seth (‘nefsaniyet’i ve kötülüğü simgeleyen ilah) ile mücadele etmekteydi. Bu yüzden Güneş ve Ay Horus’un gözleri olarak ifade edilirdi. Çünkü Güneş ve Ay’ın her ikisi nöbetleşe, gece ve gündüz insanın üzerinden eksik olmazdı, tıpkı Horus’un 24 saat açık kalan gözleri gibi... ( http://tr.wikipedia.org/wiki/Horus)

Dolunayla göz göze gelmek bir yerde de “güneşe bakmak” değil miydi?

Gündüz güneşe bakıp “kör olmak”tan mutlu olmanın, “içeri adım atıp bulduklarından korkmamanın” ve “Horus’un gözünü sürekli üzerinde hissetmenin” anlamları bir yerlerde bir araya gelip onu vicdanıyla baş başa bıraktı. Bu iç yolculuk teknenin karşı kıyıya değen burnu ve hızlı adımlarla eve yetişme telaşındaki insanların telaşla yanından geçerken omuz atmalarıyla sona erdi.

Her zaman “güneşli” bir hayat dilerim.

Hayata iyi bakın

Blueman

27.09.2007

Hiç yorum yok: