5.11.07

* Frida

“Frida” filmini seyrettikten sonra ünlü Meksika’lı ressam Frida Kahlo’ya, ilginç hayat öyküsüne, tutkulu kişiliğine ve iç dünyasını bu denli başarılı bir şekilde resimlerine yansıtmasına hayran kalmıştım.

Geçenlerde bir gazetede, daha altı yaşında çocuk felci geçirmiş on sekiz yaşında ise korkunç bir trafik kazasında omurları zedelenmiş ve yatağa mahkum olmuş Frida hakkında okuduklarım benim için yeni bilgiler oldular ve hayranlığımı perçinlediler.

Frida baba tarafından Alman, anne tarafından İspanyol kanı taşıyordu. Hep uzun etekler giymesinin ardında geçirdiği çocuk felci nedeniyle biri diğerinden daha ince kalan bacaklarını gizleme isteği yatıyordu. Bindiği belediye otobüsünün bir tramvay tarafından biçildiği kazadan 4 yıl sonra, tüm zamanını yatakta acılar içinde kıvranarak ve ilaçlar etkisinde sakinleştiği zamanlarda da aynadan kendini model aldığı resimler yaparak geçiren Frida’nın “hayatımdaki ikinci kaza” diyeceği ünlü ressam Diego Rivera, Frida’nın hayatına bir daha çıkmamak üzere girecek ve fırtınalı beraberlikleri başlayacaktı.



Tutkulu bir aşk, çılgınlıklar, birbirlerine verdikleri ilham ve kimi zaman da Diego’nun sadakatsizlikleri ile Frida’ya verdiği acılarla geçen onca yıl... Frida’nın ufak tefek ve cılız yapısı ile Diego’nun devasa iriliği karşısında Frida’nın babasının “güvercinle filin evliliği” olarak adlandırdığı evlilikleri, yine Diego’nun aldatma sınırlarını Frida’nın ablasını da kapsayacak şekilde genişletmesi sonucu sona ermiş, ama ayrılığa ancak bir sene dayanan çift sonra tekrar birleşerek Frida’nın ölümüne dek bir daha hiç ayrılmamışlardı. Resimlerinde, dünyaya hep merakla bakan bir çift kara göz, burun hizasında birleşen kalın siyah kaşlar ve kırmızı etli dudakları ile insanın hafızasına yerleşen Frida’nın yüzü hep sabit, ama etrafındaki düzenlemeler o anki ruh halinin birer yansımasıydı; kimi zaman saçlarına çiçekler iliştirilmiş, kimi zaman kurdeleler dolanmış, kiminde kolyeli, kiminde omuzunda bir maymunla... Diego’yla evliliği sırasında doğuramadan kaybettiği bebekle ilgili acılarını ve bunalımlarını da bazı resimlerinde gözlemlemek mümkündür. Ve Diego’yla ikinci evlilikleri döneminde, daha önceleri Frida’nın kimi resimlerinde Diego yanında yer almış gösterilirken, artık ya o kalın iki kaşının ortasında ya da kucağında resmedilmektedir. “Ona olan aşkı öylesine büyümüş ve benliğini öylesine kaplamıştır ki, ya onu alında üçüncü bir göz gibi ya da kucağında hiç sahip olamadığı bebek gibi tutuyordur.” “Diego olmadan ben yaşayamam. O benim herşeyim; annem, babam, sevgilim, arkadaşım, oğlum, dünyam” diyen Frida 1954’te 47 yaşında hayata veda eder.
Gerçekten büyük acılarla yoğrulan ve belki de bu acılardan kaçmak için her türlü çılgınlığı tadarak ve kısa hayatının her anını dolu dolu yaşamaya gayret eden Frida’nın özgür ruhu, bir yandan da, onu defalarca aldatmasına rağmen Diego’ya bu denli bağlı ve sevgi doluydu.

Hayata iyi bakın

Blueman

07.10.2005

Hiç yorum yok: